Osmanlı Devleti adaya geldiğinde adalıların Lâtin asıllı asiller ile şövalyeler dışında topraksız ve fakir olduğu görüldü. Osmanlılar, Venediklilerin Kıbrıs’tan topladığı ağır vergilerin bir kısmını kaldırarak diğerlerinde ise indirime gitti. Daha sonra adalıların toprak sahibi olabilmesi için toprak sistemini değiştirdi.
Kıbrıs adasında ticaret ve sanayi de Osmanlı Devletiyle birlikte gelişme göstermiştir. Osmanlı idarecilerinin yaptıkları yeni düzenlemelerle söz konusu sektörler Lâtin kökenli tüccarların tekelinden çıkarılarak adalıların bu sahalarda etkin olması sağlanmıştır. Lâtinler döneminde önemli bir ticaret limanı olan Mağusa’nın yanına Osmanlı devrinde Tuzla eklenmiştir. Osmanlı Devleti’nin konsolosların sadece Tuzla’da ikamet etmelerine izin vermesinden dolayı Tuzla, Doğu Akdeniz ticaretinde önemli bir ihraç ve transit limanı olmuştur. Liman kentlerinin yanı sıra başkent Lefkoşa da adanın idarî merkezi olduğundan dolayı ticarî bir merkez konumuna da gelmiştir.
XVIII. yüzyılın ikinci çeyreğinde Kıbrıs; İngiltere, Fransa, Danimarka, Nederlande, Venedik, Sicilyateyn, Analpa, Dubrovnik, Roma (Nemçe) ve İsveç devletlerinin ticaret yaptıkları bir adadır. Bunlardan, İngiliz ve Fransız tüccarlar çoğunluktaydı. Kıbrıs adasından genellikle ihracatı yasak olmayan ürünler, daha çok ham madde şeklinde alınırken, adaya işlenmiş mallar getirilmektedir. Bunlar içerisinde yünlü ve pamuklu dokumalar ön sıralarda yer almaktadır.
Osmanlı Devleti’nin ticareti özendirmek için aldığı önlemlerden birisi de, Akdeniz’deki korsanlarla mücadele etmek, onların batılı devletlerin tüccar gemilerine zarar vermelerine engel olmaktır. Korsanların faaliyetlerini önlemede kararlı olan Osmanlı Devleti, zaman zaman donanmasını Akdeniz’e çıkardığı gibi, İstanbul’a mal getiren gemilere donanma gemileri koruma görevi yapıyordu. Bu kez de donanmadaki kaptan ve leventlerin tüccarlar için gizlice mal taşıdıkları ortaya çıkıyordu. Donanmadaki gemilerle kahve, pirinç başta olmak üzere birçok eşya taşınmaktadır.
Ticarî faaliyetlerle yapılan her türlü alış veriş işlemlerinde çeşitli paralar kullanılmaktadır. Kıbrıs’ta XVIII. yüzyılda kullanılan paralar arasında zolta, eşrefi altun, zincirli Mısır altunu, zincirli İstanbul müdevver altunu, tuğralı Mısır altunu, Frenk altunu, tuğralı altun, fındık altunu, fulusa, zer-i mahbub, marbaş (Nemçe sikkesi), boz para, beyaz akçe, çürük akçe ve sağ akçe bulunmaktadır.
Osmanlı toplumundaki ortak ideal ve çıkarları olan toplum gruplarının benzer biçimde teşkilâtlanmasının bir örneği olan esnaf teşkilâtı, askerler haricindeki bütün şehirli nüfusu, kendi bünyesinde örgütlemiştir. Bu teşkilât, aynı zamanda şehrin ekonomik ve ticarî hayatında önemli bir yere sahiptir. Kaynaklardan öğrenildiği kadarıyla, Osmanlı döneminde Kıbrıs’ta 100 civarında zanaat grubu faaliyet göstermektedir. Söz konusu zanaat grubu içerisinde habbaz, kasap, celeb, debbağ, haffaf, çangar, değirmenci, kazzaz, sarraf, karcı, demirci, vd. sayılabilir. Bu zanaat dalları incelendiğinde, hemen hemen hepsinde adadaki gayrimüslim ve Müslim halkın karışık olarak çalıştıkları görülür. Böyle olmakla birlikte, bazı esnaf dalları arasında bu karışım görülmeyebilmektedir.
Osmanlı ülkesinin genelinde olduğu gibi Kıbrıs’ta da esnaf kendi sınıfının ağırlıkta olduğu çarşılarda üretim yapmaktaydı. 18. yüzyılda Lefkoşa’da balıkçılar, bakırcılar, iplikçiler, çangarlar, debbağlar, demirciler, sarraçlar vd. çarşıları bulunmaktaydı. Bazı dönemlerde esnaf dalları arasındaki olumlu ilişkiden dolayı üretim artmış, fiyatlar düşmüş ve adada bolluk yaşanmıştır. Kıbrıs adasının ihtiyaçları karşılandıktan sonra Batılı ülkelere ipekli, yünlü ve pamuklu kumaş, şarap, ilaç gibi ürünler ihraç edilmiştir.
Sonuç olarak, Kıbrıs adasının, Akdeniz ve özellikle Doğu Akdeniz’deki konumu itibarıyla özel bir çekiciliğe sahip bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu ilgi adanın siyasî, sosyal, ekonomik ve kültürel tarihinin zenginleşmesine yardımcı olmuştur denilebilir.
* Prof. Dr. Ali Efdal Özkul’un aynı başlıklı makalesinden alınmıştır.