Kıbrıs, Sicilya ve Sardunya adalarından sonra Akdeniz’in üçüncü büyük adasıdır. Kıbrıs adası, Doğu Akdeniz’deki özel konumundan dolayı tarih boyunca Akdeniz’e ve Akdeniz ticaretine egemen olmak isteyen devletlerin veya uygarlıkların ilgisini çekmiştir. Bu özelliğinden dolayı ada, şu anki adını alıncaya kadar, tarih boyunca birçok isimle anılmıştır. Mısır ve Hitit kaynaklarında adaya Alaşya (Alasya, Alashia) veya Asi Fenikeliler zamanında Hetim (Hettim), Asur belgelerinde ise Yatnana veya Ya adları verilmiştir. Bazı dönemlerde Kıbrıs’ta kurulan Amatusya, Salaminya ve Pafya şehir devletleri de adanın ismi olarak kullanılmıştır. Ayrıca Kıbrıs adının, ana kraliçe Kibele’ye Kıbrıs adasında verilmiş olan Kipris adından, bakır sözcüğünün İbranice’deki karşılığı olan kopher kelimesinden veya Akadca ve Lâtince karşılığı olan cuprum adından ya da Kıbrıs’ta çok fazla bulunan servi ağaçlarının Lâtincesi olan Cypress sözcüklerinden geldiği rivayet edilmektedir.
Kıbrıs, tarihi devirlerde bağımsız bir krallık şeklinde yönetilmiştir. Daha sonraları Akdeniz’deki stratejik konumu nedeniyle çevresindeki güçlü devletlerin himayesine ve istilâsına uğramıştır. Böylece Kıbrıs’a hâkim olan her devlet Kıbrıs adasında kendinden bir iz bırakarak adanın kültürünü zenginleştirmiştir. Kıbrıs adası, varoluşundan itibaren Mısır, Hitit, Grek Kolonileri (Aka ve Dor), Fenike, Asur, Pers, Büyük İskender, Roma, Doğu Roma (Bizans), İslâm Devleti, İsaac Comneneus, İngiliz, Templier Şövalyeleri, Lusignan, Venedik, Osmanlı ve Britanya devletlerinin himayelerine veya hâkimiyetlerine girmiştir.
Romalılar devrinde MS 46 tarihinde Hıristiyanlık adanın resmi dini olarak kabul edilir. Kıbrıs adasının resmî dininin Hıristiyanlık olmasına, o tarihlerde adada yaşayan Yahudiler karşı çıkacak ve Romalılara karşı ayaklanacaklardır. Romalılar bu hareketlerinden dolayı Yahudileri Kıbrıs’tan süreceklerdir. Kıbrıs adası Roma İmparatorluğu’nun MS 395 yılında idarî bakımdan Batı ve Doğu Roma şeklinde ikiye ayrılmasıyla birlikte coğrafî konumundan dolayı imparatorluğun Doğu kısmında yer alır. Bizans hâkimiyeti sırasında Kıbrıs adasında Hıristiyanlık hızla yayılarak adada ilk Ortodoks kilisesi kurulmuştur.
Kıbrıs adası Akdeniz’deki hâkim konumu, askerî ve ticarî önemi dolayısıyla yüzyıllarca Akdeniz’e egemen olmak isteyen Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında mücadele alanı olmuştur. Kaynaklarda Bizanslılar idaresinde iken Kıbrıs adasına 632-964 yılları arasında İslâm orduları tarafından 24 sefer düzenlendiği söylenmektedir. Ada Müslümanlar tarafından 649 tarihinde fethedilmiştir. Kıbrıs adası, XI. yüzyılın sonunda Haçlı seferleri başladığında Bizans ile Haçlılar arasında iyi ilişkiler ve yakın temas sağlayan bir rol üstlenecektir. Ayrıca 1148 yılında Bizans İmparatoru, Venediklilere tanınan ticarî ayrıcalıkların Girit ve Kıbrıs adaları için de geçerli olduğunu kabul ederek Lâtinlerin Kıbrıs adasına yerleşmelerine olanak sağlayacaktır.
Haçlı seferleri başladığından beri Kutsal topraklara giden yol üzerinde olan Kıbrıs, eskiye göre Haçlı orduları için daha önemli bir hâle gelmiştir. III. Haçlı seferine katılarak bölgeye gelen İngiltere kralı I. Richard’ın, (Arslan Yürekli Richard) 1191 Mayısında Kıbrıs’a gelmesiyle birlikte İsaac Comnenesus’un adadaki idaresi son bulur. III. Haçlı seferinin Haçlı dünyasına en önemli katkısının Kıbrıs adasının ele geçirilmesi olduğu kaynaklarda söylenmektedir. Arslan Yürekli Richard, Kıbrıs’a hâkim olduktan sonra adayı Kutsal topraklardaki hâkimiyetlerini Müslümanlara kaptıran Templier (Templar) Şövalyelerine satar. Şövalyelerin idaresinden memnun olmayan Kıbrıslıların isyan etmeleri üzerine, adaya fazla hâkim olamayacaklarını anlayan şövalyeler, Kıbrıs’ı çok kısa bir süre sonra I. Richard’a geri verirler. I. Richard ise, bu sefer adayı Kudüs eski kralı olan Fransız asıllı Guy de Lusignan’a 1192 yılında aynı fiyata satarak adadaki Lusignan hâkimiyetini başlatmış olur. 1192-1489 yılları arasında Lusignan soyundan gelen kral ve kraliçeler, Kıbrıs adasını yönetir. Lusignanlar devrinde Kıbrıs ismen Kudüs Krallığı adını taşıyan, fakat varlığını 1291’e kadar Akka merkez olmak üzere ancak birkaç şehirde sürdüren Haçlılarla Antakya ve Trablus Haçlı devletleri için vazgeçilmez bir üs olur. Lusignanlar ile birlikte Kıbrıs’ın merkezi yapılan Lefkoşa, yine de Mağusa’nın zenginliğine erişemeyecektir. Lusignanlılar döneminde Kıbrıs’ta Lâtin başpiskoposluğu Lefkoşa merkez olmak üzere kurulur. Ayrıca Lefkoşa’ya bağlı Baf, Mağusa ve Limasol şehirlerinde birer Lâtin piskoposluğu açılır. 1260 yılında ise Papa Alexander, yayımladığı “Bulla Cypria” adlı resmî yazısıyla, Lâtin başpiskoposunu tüm adanın tek dinî lideri ilân eder. Bu durum, Ortodoks olan Kıbrıslılar arasında huzursuzluk yaratmış ve zaman zaman yönetime karşı isyan etmelerine neden olmuştur.
Yakın Doğu’daki Hıristiyan Müslüman mücadelesinde Kıbrıs kralları etkin rol almışlardır. Lusignan kralları Haçlı seferlerine lojistik destek sağladıkları gibi kimi seferlere de askerleriyle katılmışlardır. Kıbrıs krallarının haçlı zihniyetine yatkın politikaları yüzünden Kıbrıs adası, zamanla Yakın Doğu’dan kovulan Haçlıların sığınağı hâline gelecektir. Yaşadıkları toprakları Müslümanlara kaptıran Templier ve Hospitailer şövalye tarikatları da bir süre için tarikatlarını Kıbrıs adasına taşıyacaklar ve Kıbrıs’ta bulundukları sürede adanın siyasî hayatında etkin rol oynayacaklardır.
1250-1517 yılları arasında Mısır ve Suriye’de hüküm süren Memlük devleti, İslâm ve Türk tarihinde önemli bir yer tutar. Haçlılarla mücadele eden ve Kutsal Toprakların koruyuculuğunu yapan Memlükler, Yakın Doğu’daki Haçlıların en önemli üsleri konumunda olan Kıbrıs’a da zaman zaman akınlar yapmışlardır. 1426 yılında ise Sultan Barsbay’ın adaya saldırarak Limasol, Larnaka ve Lefkoşa’yı ele geçirdiği bilinmektedir. Bu sefer sırasında Kıbrıs’ın Lusignan asıllı kralı Janus da esir alınmıştır. Ancak Memlükler Kıbrıs’ta kalmamışlar, sadece adadan yıllık 8.000 duka vergi alarak Lusignan krallarının Kıbrıs’ı idare etmelerine izin vermişlerdir. Memlükler Lusignan krallarının adayı yönetmelerine izin vermelerine rağmen, Lusignan idaresi artık eski güçlerinden oldukça uzaktırlar. Hattâ 1448 yılında Karaman Beyliği’nin Anadolu’daki son Kıbrıs Krallığı toprağı olan Korykos’u ele geçirmesine dahi engel olamayacaklardır.
Dıştaki sorunlara bir de adadaki Ceneviz-Venedik çekişmesi eklenince Kıbrıs’ın ekonomisi iyice çökmüştür. Cenevizliler söz konusu mücadeleden üstün çıkarak bir ara Kıbrıs’a hâkim olmayı başaracaklar, hatta 1372-1464 yılları arasında Mağusa kentini ellerinde tutacaklardır. Venedikliler Kıbrıs adasının son Lusignan idarecisi olan Venedik asıllı kraliçe Catherina’ya baskı yaparak 1489 tarihinde tahtından kendi lehlerine vazgeçmesini sağlamışlardır. Venedik, adadaki Lusignan idaresine son vererek Doğu’daki son Haçlı devletini ortadan kaldırmış oluyordu. Venedik devleti, Kıbrıs adasındaki hâkimiyetini sağlama almak için Lusignan krallarının Memlük Sultanlığına verdikleri vergiyi ödemeye devam etmiştir. Yavuz Sultan Selim’in (1512-1520) 1517 yılında Mısır’ı ele geçirerek, Memlük Sultanlığına son vermesiyle birlikte, Venedik Cumhuriyeti, Kıbrıs için Memlüklere verdiği yıllık vergiyi artık Osmanlı Devleti’ne vermeye başlayacaktır.
Türklerin, Kıbrıs adası ile ilgilenmeleri ve ada ile ticaret yapmaları Anadolu Selçukluları zamanında başlar. Anadolu Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev Antalya’nın fethinin ardından Kıbrıslılara çeşitli ticarî ayrıcalıklar tanımıştır. Kıbrıs, Osmanlı Devleti’ne karşı ilk kez 1472 yılında Venedik, Rodos şövalyeleri ve Uzun Hasan tarafından oluşturulan birliğe katılmıştır. 1486’da Osmanlı Devleti Memlük Devleti’ne saldırı hazırlıkları yaparken, Kıbrıs kralından Memlüklere karşı yapılacak seferde Osmanlı donanması için üs talep etmiştir. Bu isteğin geri çevrilmesi üzerine, sefere katılan donanma Kıbrıs kıyılarına sınırlı saldırılarda bulunur.
* Prof. Dr. Ali Efdal Özkul’un aynı başlıklı makalesinden alınmıştır.