Erdoğan: “Akdeniz’de gerginliği artıran Rum-Yunan zihniyetidir”
Date Added: 14 Ağustos 2020, 10:01

Türkiye Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Akdeniz’de gerginliği artıran Türkiye değil, Türkiye’yi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini yok saymaya çalışan Rum-Yunan zihniyetidir.” dedi.
Erdoğan, parti genel merkezinde düzenlenen AK Parti Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Türkiye’nin dış siyasette daha aktif, daha kararlı bir tavır takınmasının birilerini rahatsız ettiğine işaret etti. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bölgemizi kardeş kavgasına sürüklemeye çalışanlar, Türkiye’nin barışı ve adaleti savunan politikalarından rahatsız oluyor. Sadece dışarıda değil, içeride de rahatsız oluyorlar. Ülkemizi, enerji rekabetinin dışında bırakmak isteyenler, bizim haklarımıza sahip çıkmamızdan da rahatsız oluyor. Özgüven yoksunu bir Türkiye hayali kuranlar, bizim diklenmeden dik duruşumuzdan rahatsız oluyorlar. Ülkemizin Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerini garantiye almaya yönelik adımları hem iç politikada hem dış politikada adeta bir turnusol kağıdına dönüşmüştür.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Başkalarının etki ajanlığını yapan marjinaller dışında, 83 milyonun tamamı, devletimizin uluslararası hukuk çerçevesinde attığı adımları güçlü bir şekilde desteklemektedir. Doğu Akdeniz’de Türkiye, bugüne kadar ne yaptıysa meşruiyet temelinde ve Libya ile olan mutabakat muhtıralarına göre yapmıştır. Akdeniz’de gerginliği artıran Türkiye değil, Türkiye’yi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yok saymaya çalışan Rum-Yunan zihniyetidir. Rum kesimi, 2003 yılından beri Ada’yı adeta tapulu malı gibi görüyor, hiçbir hakkı olmadığı Ada’nın deniz yetki alanlarında petrol/doğal gaz arama faaliyetlerinde bulunmaya yönelik imtiyaz ruhsatları veriyor.
Rum kesiminin sözde ruhsat sahalarından bazıları ise Türkiye’nin kıta sahanlığıyla açıkça çakışıyor. Yunanistan ve Rum yönetimi, Kıbrıs Türklerinin bu coğrafyadaki hidrokarbon kaynakları üzerindeki haklarını gasp etmeye çalışıyor. Hukuksuz adımların bir başka amacı da Akdeniz’e en uzun kıyı şeridi olan ülkemizi Antalya Körfezi’ne hapsetmektir. Tüm bunlar, Türkiye’yi denizden çevrelemeye dönük hamlelerdir. Biz, daha önce defalarca, böyle bir oyuna asla gelmeyeceğimizi ilan ettik. Hiçbir yabancı ülke, şirket veya geminin deniz yetki alanlarımızda izinsiz olarak arama/çıkarma faaliyetinde bulunamayacağını dile getirdik. Ancak son dönemde, Doğu Akdeniz’e sahildar olmayan bir ülkenin de kışkırtmalarıyla, Yunanistan ve Rum yönetiminin yanlış adımlar attığını görüyoruz. Kimse kendini dev aynasında görmemeli, çok açık, net konuşuyorum, şov peşinde de koşmamalıdır.”
Türkiye’nin şimdiye kadar Yunanistan’la sorunların çözümünü hep diplomaside, müzakere masasında aradığına dikkati çeken Erdoğan, “Kimi zaman karşılık bulamasak da komşuluk hukukumuzu gözeten bir anlayışla hareket ettik. Buradan şu gerçeğin altını kalın çizgilerle çizmek istiyorum. Bizim kimsenin hakkında gözümüz yok, ancak hiçbir ülkeye de hakkımızı yedirtmeyiz. Türkiye’yi ve Kıbrıs Türklerini dışlayan, hak ve hukuku çiğneyen hiçbir girişim ve anlaşmanın başarı şansı yoktur.” diye konuştu.
Oruç Reis’in pazartesi günü başlattığı çalışmanın Türkiye’nin, Birleşmiş Milletlere bildirdiği kıta sahanlığının sınırları içinde olduğunu ifade eden Erdoğan, bu sahanın 2012’de Türkiye Petrollerine verilen ruhsat sahalarında yer aldığını söyledi.
Ruhsatları Resmi Gazete’de yayımlayarak Türkiye ve dünya kamuoyuyla paylaştıklarını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
“Oruç Reis gemimiz, bölgede 23 Ağustos’a kadar sismik araştırma faaliyetlerini yürütecektir. Yunanistan’ın, Ege ve Akdeniz’de ortaya koyduğu tavır ise art niyetlidir. Türk kıyılarına 2 kilometre, Yunan ana karasına 580 kilometre uzaklıktaki Meis Adası üzerinden deniz yetki alanı talep etmek, akılla ve sağduyu ile izah edilemez. 10 kilometrekarelik bir adanın 40 bin kilometrekare deniz alanına sahip olduğu iddiası, uluslararası hukuk açısından hem komik hem temelsizdir. Buradan Yunanistan’ı, Türkiye’nin hak ve hukukuna riayet etmeye tekrar davet ediyorum.
Doğu Akdeniz’de çözümün yolu diyalog ve müzakeredir. Sağduyu ve aklıselimle hareket edilirse, herkesin hakkını koruyan, kazan-kazan temelli bir formül bulunabilir. Biz asla gereksiz macera peşinde değiliz, gerilim de aramıyoruz. Ancak benim batı Trakya’daki soydaşlarıma, kardeşlerime saldıranlar da şunu bilmeli ki, bunun uluslararası hukukta da, diğer yöntemlerle de hesabını verecek. Buradan Avrupa Birliği’ni de uyarıyorum. Avrupa Birliği olarak üyeniz olan bir ülke, Avrupa Birliği hukukuna göre azınlıkların hukukunu koruma sorumluluğunu yerine getiriyor mu, getirmiyor mu? Bunun hesabını Avrupa Birliği’nin, Yunanistan yönetimine sorması lazım. Nitekim bugün yapacağımız görüşmelerde her iki siyasetçiye de bunu hatırlatacağım. Biz sadece adalet istiyoruz, hakkaniyet istiyoruz, soydaşlarımızın hukukunu korumak da bizim görevimizdir. Bunu da hatırlatmak istiyorum. Tüm muhataplarımızın da ülkemizin ve Kıbrıs Türklerinin haklarına saygı göstermelerini bekliyoruz.”