1877-78 (93 harbi) Osmanlı Rus savaşında Osmanlı Devleti’nin yenilmesi üzerine Ayestefanos Barış Antlaşması (Yeşilköy) imzalanmıştı. İlgili antlaşma oldukça ağır hükümler içermesi üzerine İngiltere’nin başını çektiği devletler Osmanlı ve Rus Devletlerine birer nota vererek söz konusu antlaşmanın yerine Berlin Antlaşması’nı imzalattılar. Berlin konferansında Kıbrıs adasının da yönetiminin İngiltere’ye bırakılmasına karar verildi. İngiltere Doğudaki Rus tehdini öne sürerek Osmanlı Devleti’ni kendisine bir askeri üs vermesi konusunda ikna etti. Yapılan antlaşmaya göre eğer Rusya Doğuda işgal ettiği Kars, Ardahan ve Batum’dan geri çekilirse İngiltere de Kıbrıs adasını boşaltacaktı. Böylece 1878 yılından itibaren Kıbrıs adası İngiltere’ye kiralanmış oluyordu. Böylece 1960 yılına kadar sürecek olan Kıbrıs’ta İngiltere hâkimiyeti başlamış oluyordu. Söz konusu olumsuz durum Kıbrıslı Türkleri derinden etkilemiştir. Dolayısıyla Kıbrıs’ın İngiltere’nin idaresine girmesiyle birlikte bir kısım Kıbrıslı Türk adadan ayrılarak Türkiye’ye göç etmiştir.
1914 yılına kadar adayı mülkiyeti Osmanlı Devleti’nde olmak üzere idare eden İngiltere, 5 Kasım 1914 tarihinde ise Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’na kendisinin aleyhine girdiği için Kıbrıs adasını ilhak ettiğini bildirir. Bu karar üzerine Osmanlı Devleti’nin birşey yapaması sonucunda ümitsizliğe kapılan birçok Kıbrıslı Türk adadan ayrılmıştır.
İngiltere 1915 yılında ise adayı kendi yanında savaşa dahil olması şartıyla Yunanistan’a teklif etti. Ancak savaşı Almanya’nın kazanacağını düşünen Yunanistan bu teklifi kabul etmez. Yunan hükümetinin I. Dünya Savaşı’nın sonuna doğru savaşa kendi lehine dahil olmasına karşın İngiltere adayı Yunanistan’a vermekten vazgeçer. Bu arada ilgili dönemde adada, Rumların Enosisçi faaliyetlerine karşın Kıbrıslı Türkler de adanın Türkiye’ye geri iade edilmesi yönünde faaliyet göstermekteydiler.
24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nda TBMM hükümeti adanın İngiltere’ye ait olduğunu kabul eder. Adadaki Türklere geleceklerini tayin hakkı tanınır (Hakk-ı Hıyar). Kıbrıslı Türkler ya adada kalacaklar ve Türkiye vatandaşlığından çıkartılacaklar ya da Türkiye’ye göç edeceklerdir. Belgelerden anlaşıldığına göre Lozan Barış Antlaşması’nda Kıbrıslı Türklere tanınan göç etme seçeneğini bir kısmının kullanmıştır. 1924-1927 yılları arasında Lozan antlaşmasına dayanarak adadan 5000 civarında Kıbrıslı Türk Türkiye’ye göç etmiştir. Böylece 1878 yılında başlayan nüfus dengesindeki bozulma 1914’te devam etmiş, son olarak da Lozan Antlaşması’yla birlikte Kıbrıslı Türkler için vahim bir durum haline gelmiştir.
Lozan Antlaşması’yla birlikte adaya artık resmen sahip olan İngiltere, 10 Mart 1925 yılında adanın İngiltere’nin bir Taç Kolonisi olduğunu ilan eder. Adada Taç kolonisinin kurulmasıyla birlikte adada en yüksek yönetici olarak görev yapan Yüksek Komiser vali olarak atanır. Kıbrıs adasında 1925 yılında kurulan Taç kolonisi 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ne kadar devam edecektir.
1931 yılında adada İngiliz idaresine karşı büyük bir isyan teşebbüsü meydana gelir. Bu isyanın sonucunda adadaki her iki toplumda baskı altına alınır. Yaklaşık olarak 10 yıl devam edecek olan bir sıkıyönetim durumu meydana gelir. II. Dünya Savaşı sırasındaki gelişmeler İngiltere’nin adadaki sıkıyönetimi hafifletmesine neden oldu. Toplumsal hareketlilik, 1931 ayaklanmasından beri her türlü siyasal faaliyetin yasaklandığı adada siyasal yumuşamaya yol açtı. İngiliz yönetimi 1941 yılında yerel yönetimler için seçim yapılmasını kararlaştırarak bu amaç için siyasal faaliyetlere izin verdi. Sonuçta ilgili dönemde Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasında çeşitli partiler (KATAK, AKEL vd.) kuruldu.
1950’li yıllarda İngiltere’nin daveti üzerine Türkiye Londra Konferansı’na katılarak artık Kıbrıs’ta resmen taraf olur. İlgili dönemde Kıbrıslı Rumlar Yunanistan’ın da desteğiyle Enosisi gerçekleştirmek için diplomatik girişimlerde bulunurlar. Bu girişimlerden istedikleri sonuçları alamayınca bu sefer de silahla Enosisi gerçekleştirmek için 1955 yılında EOKA adlı yeraltı örgütünü kurarlar. EOKA başlangıçta adadaki yönetici durumundaki İngilizleri hedef almaktaydı. Ancak daha sonra Kıbrıslı Türkleri de hedef olarak görmeye başlayınca 1 Ağustos 1958 tarihinde EOKA ile mücadele edebilmek için Kıbrıslı Türkler Türkiye’nin de desteğiyle TMT’yi kurdular.
1950’li yıllar Dünya kamuoyunda Kıbrıs sorunu ile ilgili çözüm arayışlarının olduğu bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yıllarda birçok çözüm önerisi veya iyileştirme fikirleri (Radcliffe Anayasası, Foot Planı ve Macmillan Planı) ortaya atılmıştır. Söz konusu girişimlerden istenen uzlaşma olmayınca bu sefer ABD’nin desteklediği bağımsız bir cumhuriyet fikri ortaya atılmıştır. Sonuçta 1959 yılında yapılan görüşmeler ve Londra ile Zürih Antlaşmaları sonucunda adada iki toplumlu bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti 1960 yılında ilan edilir. 1960 yılında ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Kıbrıslı Rumlar %70 Kıbrıslı Türkler ise %30 temsiliyet hakkına sahiptiler. Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Kıbrıslı Rumlardan Cumhurbaşkanı muavinini ise Kıbrıslı Türklerden seçilecekti.
Ancak 1963 yılı Aralık ayından itibaren Kıbrıslı Rumların başlattığı şiddet hareketleri sonucunda Kıbrıs Cumhuriyeti artık iki toplumlu olmaktan çıkar. 1963 yılının sonu ve 1964 yılının başında devam eden çatışmalar sonucunda Birleşmiş Milletler olaya müdahil olma kararıyla adaya Barış Gücü askerlerini gönderir. 4 Nisan 1964 günü Makarios Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran anlaşmaları feshettiğini açıklamıştır. Bu arada 28 Aralık 1967 tarihinde Kıbrıslı Türkler Geçici Türk Yönetimini ilan ederler. Son olarak Yunanistan’daki albaylar cuntasının direktifleri sonucunda yapılan darbeyi Türkiye Cumhuriyeti kabul etmez ve 20 Temmuz 1974 tarihinde garantör devlet olarak adaya müdahale eder. Gerçekleşen barış harekâtından sonra ada kuzey ve güney Kıbrıs olarak ikiye bölünür. Kuzeyde 13 Şubat 1975 tarihinde KTFD daha sonra da 15 Kasım 1983 tarihinde KKTC kurulur ve bugünlere gelinir.
* Prof. Dr. Ali Efdal Özkul’un aynı başlıklı makalesinden alınmıştır.